AfÅŸin Yurdakul
ABD BaÅŸkanı Donald Trump görevi resmen devralmasıyla birlikte “Amerika’nın altın çağı”nın baÅŸladığını dünyaya ilan etti.
İçeride enerjiden göç sorununa, istihdamdan teknoloji atılımlarına kadar eylem planlarını hızla devreye soktu.
Dış politika tercihleriyle dünya dengelerini nasıl etkileyeceği ise merak konusu oldu.
Trump’ın seçim kampanyasından itibaren Çin’e ve bazı müttefik ülkelere ticaret tarifeleri uygulanacağını söylemesi gerginlik yaratırken, Ukrayna savaşının bitirilmesi ve Orta DoÄŸu’da sükunetin tesisi gibi konularda da çalışacağı biliniyor.
Fakat göreve gelmeden kısa süre önce sarf ettiği ifadeler uluslararası kamuoyunda endişe yarattı.
Kanada’yı ABD’ye katmak, ülkesinin ekonomik güvenliÄŸi için Panama Kanalı’yla Danimarka’ya baÄŸlı Grönland’ı kontrol etmek ve Meksika Körfezi’ni “Amerika Körfezi” olarak yeniden isimlendirmek gibi hamlelerden bahsetti.
Trump’ın belirsizliÄŸi bir politika aracı olarak kullandığı yorumları yapılıyor.
O yüzden bu beyanlarla büyük bir pazarlık için kolları sıvadığını düşünenler de var, uluslararası dengeleri sarsmaya hazırlandığını savunanlar da.
Çin ile ‘diÅŸe diÅŸ’ bir mücadele
Trump’ın gündeminin ilk sıralarında ABD’nin en büyük rakibi Çin ile iliÅŸkiler var.
Trump’ın çok kez Amerikan iÅŸ dünyası ve işçilerini korumak için Pekin’e yüksek vergi tarifeleri uygulayacağını söylemesi, Çin ile iliÅŸkilerin iç ve dış boyutları olduÄŸunu göz önüne sermiÅŸti.
Bu anlamda yüksek vergilerin ticaretin de ötesinde bir anlam taşıdığı, Çin ile stratejik rekabeti ilgilendiren bir politika aracı olduğu düşünülebilir.
Zira tarifeler üzerinden cereyan eden gerginlik iki büyük gücün teknolojik, askeri ve siyasi yarışına da ayna tutuyor.
Trump’ın kabinesine seçtiÄŸi Ticaret Bakanı Howard Lutnick, Hazine Bakanı Scott Bessent ve DışiÅŸleri Bakanı Marco Rubio gibi isimlerin Çin’e karşı ÅŸahin politikalar benimsemesi de bu görüşü destekliyor.

Sözünü tutacağının altını çizen Trump, göreve geldiÄŸi ilk gün, Åžubat’ta Çin mallarına yüzde 10 oranında gümrük tarifesi uygulanmasının düşünüldüğünü söyledi.
Yemin töreninde yaptığı konuÅŸmada Panama Kanalı’nı geri alacaklarını duyururken de hedefinde Çin vardı. Amerikan gemilerine yüksek ücretler ödetilmesinin önüne tarifeler uygulayarak geçileceÄŸini ifade etti.
Ankara Ãœniversitesi’nden Prof. Seriye Sezen, Trump’ın Amerikan halkına refah vadeden konuÅŸmalarının aslında “dolaylı ya da doÄŸrudan” Pekin’i iÅŸaret ettiÄŸini belirtiyor.
“Yeni dönemde ikili iliÅŸkilerde diÅŸe diÅŸ bir rekabet dönemi görünüyor” diyen Sezen’e göre, Trump iki ayrı kulvarda Çin ile mücadeleye hazırlanıyor:
“Bir yanda ABD’nin üretim ve altyapı kapasitesini güçlendirmek, askeri gücünü daha da artırmak, koruyucu politikaları sıkılaÅŸtırmak; diÄŸer yandan yüksek gümrük tarifeleri ve pazar payını kısıtlayıcı yollarla Çin’i iktisadi olarak zayıflatmak”.
Amerikan ekonomisi nasıl etkilenecek?
Trump ve ona yakın isimler, kendi üreticilerine sunduÄŸu sübvansiyonlar yoluyla maliyetleri düşüren Çin’i uluslararası ticarette haksız rekabet yaratmakla suçluyor.
Kısa adı NAFTA olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret AnlaÅŸması’nın da Amerikan üretimine darbe vurduÄŸunu savunuyor.
Amerikan Merkez Bankası verileri, bahsedilen düşüşü net biçimde gösteriyor.
Buna göre, 1960’tan 2000’e kadar her 20 yılda bir, ikiye katlanan sanayi üretimi, 2000’den sonra neredeyse tamamen duraÄŸan seyrediyor.
Dünya Ekonomik Forumu Davos toplantısına video konferans yoluyla baÄŸlanan Trump’ın gümrük tarifeleri uygulamak yöntemiyle ABD’yi tekrar “imalatın süper gücü” yapma sözü, bu seyri deÄŸiÅŸtirmeyi hedefliyor.
Ancak bu hamlenin Amerikan ekonomisini iyileştirmektense, enflasyonun artmasına sebep olacağı yönünde eleştiriler de var.
Trump’ın en yakınındaki isimlerden biri olan teknoloji devi Elon Musk’ın Çin’le iÅŸ iliÅŸkileri sebebiyle yumuÅŸatıcı bir rolü olabileceÄŸi de konuÅŸuluyor.
Washington yeni dönemde sadece Çin’e deÄŸil, müttefik Avrupa BirliÄŸi (AB) ülkelerine de gümrük uygularsa, uluslararası dengelerde gerginliÄŸin tırmanması olası.
Avrupa yeni Trump dönemine nasıl bakıyor?
Bu sene Trump’ın gölgesinde geçen Dünya Ekonomik Forumu Davos toplantısında Avrupa Komisyonu BaÅŸkanı Ursula von der Leyen de kritik mesajlar verdi. Rekabetin sertleÅŸeceÄŸi bir döneme girildiÄŸi tespitini paylaÅŸtı.
ABD BaÅŸkanı Trump’ın ismini kullanmaksızın Washington yönetimine gönderme yaparak “dibe doÄŸru bir yarıştan kaçınılması” gerektiÄŸini söyledi:
“Birbirimize karşı yarışmıyoruz ama zamana karşı yarışıyoruz. Müttefik ülkelerle veya aynı görüşte olduÄŸumuz ülkelerle iÅŸ birlikleri yapmalıyız”.

Trump ise sık sık AB’nin ticaret konusunda ülkesine kötü muamele ettiÄŸini iddia ediyor.
Truth Social adlı sosyal medya platformunda “Avrupa BirliÄŸi’ne, ABD ile olan muazzam açığını petrol ve gazımızın büyük ölçekli satın alımıyla kapatmaları gerektiÄŸini söyledim” dedi ve Brüksel’i uyardı: “Aksi takdirde, GÃœMRÃœK TARÄ°FESÄ° geliyor!!!”
Sanayi üretimi ile geleceÄŸi belirleyecek yapay zeka teknolojileri ve inovasyon alanlarında geriden gelen AB’nin Trump döneminde ticaret tarifeleriyle karşı karşıya kalması, ekonomisine yeni yükler getirebilir.
Avrupa’dan ABD’ye ihracatın azalması ya da engellenmesi gibi senaryolar ise enflasyona sebep olabilir ve tabii iliÅŸkileri de gerebilir.
Trump yavaş yavaş görevine ısınırken, AB bir yandan Washington ile müzakereye hazırlanıyor, bir yandan da farklı pazar arayışları içinde olması bekleniyor.
Geçen yılın sonunda Mercosur ülkeleriyle varılan serbest ticaret anlaşması da buna örnek gösteriliyor.
Davos’ta konuÅŸulanlara göreyse, Avrupa iÅŸ çevreleri çok da umutsuz deÄŸil.
Trump’tan ticaret konusunda gelebilecek baskılar sebebiyle AB bürokrasisinin kendini toparlayabileceÄŸini düşünenler de var.
NATO: Ukrayna ittifakı nasıl etkileyebilir?
Trump’ın barışı kuran bir baÅŸkan olarak anılmayı arzu ettiÄŸi beyanlarından biliniyor.
Davos toplantısında da NATO ülkelerinin bütçelerinin yüzde 5’ini savunmaya harcamaları konusunda ısrarcı olacağı mesajını verdi.
Hâlihazırda yüzde 2’lik hedefin dahi tüm müttefiklerce karşılanamadığı biliniyor.
Gerek ticaret tarifeleriyle ilgili uygulamalar, gerekse NATO savunma bütçesi tartışmaları, Trump’un söz verdiÄŸi üzere Ukrayna savaşını bitirme hamleleriyle eÅŸ zamanlı gerçekleÅŸecek.

Trump’ın savaşı Ukrayna-Rusya arasındaki bir pazarlıkla sonlandırmak eÄŸilimi biliniyor, fakat Rusya ile hangi ÅŸartlarda pazarlık edileceÄŸi de Avrupa’da endiÅŸeyle takip ediliyor.
Zira Ukrayna’daki savaÅŸ sadece bu ülkenin deÄŸil, Avrupa’nın güvenlik parametrelerini de kökten sarstı.
Eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı Büyükelçi Tacan Ä°ldem‘e göre, Ukrayna, Avrupa güvenliÄŸini, Rusya’nın Avrupa kıtası ve hinterlandı ile iliÅŸkilerini de belirleyecek önemli bir konu.
Avrupa güvenliğinin temelinde yatan ülkelerin bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve sınırların güvenliği gibi ilkelerin Rus işgali ile ihlal edildiğini ifade ediyor.
Amerikan yönetiminin çözüm arayışlarında Avrupa güvenlik endişelerini ne kadar hesaba katacağı merak konusu.

Rusya’ya iÅŸgal sebebiyle fatura çıkarılmamasının gelecekte de benzer eylemlerin önünü açabileceÄŸi konusunda uyaran Ä°ldem, müttefik ülkelerin hızla Trump’la bir araya gelmelerini ve bu parametreleri birlikte istiÅŸare etmelerini önemli buluyor.
Bunun için Åžubat itibarıyla, Genel Sekreter Rutte’nin Trump ve ekibiyle müttefik ülke liderlerini bir araya getirmek üzere zemin oluÅŸturmasında fayda görüyor.
Eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı İldem, aksi halde ABD ile Avrupalı müttefikler arasında doğabilecek görüş ayrılığının ittifakı olumsuz etkileyebileceğini, ABD ile AB arasında beklenen ticari ve siyasi gerilimlere savunma konusunun da eklenebileceğini belirtiyor.
Türkiye’yi neler bekliyor?
Trump’ın ikinci döneminde dünya yeni bir jeopolitiÄŸe hazırlanırken Türkiye için de fırsatlar ve riskler bulunuyor.
ABD BaÅŸkanı’nın adım atması beklenen Ukrayna ve Orta DoÄŸu’daki güvenlik durumunun yanı sıra Avrupa ile ÅŸekillenebilecek dinamikler de Türkiye’yi etkilebilir.
Washington merkezli Carnegie Endowment for International Peace düşünce kuruluÅŸunun Türkiye programını yöneten eski büyükelçi Alper CoÅŸkun’a göre, ilk döneminde Trump ile CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın bir iletiÅŸim dili kurabilmiÅŸ olmaları avantaj olsa da bu yeni dönemde iliÅŸkilerin dengeli seyri için yetersiz kalabilir.
Washington’da bazı kesimlerde Türkiye imajının Hamas’a ve Suriye’de Ä°slami referanslı siyasi aktörlere yakın olarak algılandığını anlatan CoÅŸkun, Trump kabinesindeki Ä°srail taraftarı isimler sebebiyle “ilave bir direnç oluÅŸabileceÄŸini” düşünüyor:
“Bu koÅŸullarda Türkiye’nin çok zor bir Amerikan bürokrasisi ile zor bir etkileÅŸim yaÅŸayacağını varsaymak mümkün.”
Ankara-Brüksel ilişkileri nasıl etkilenecek?
Gümrük tarifeleri ve Ukrayna savaşının bitmesiyle ilişkili olarak Avrupa güvenliğinin geleceğine yönelik tartışmalar da Ankara-Brüksel hattını etkileyebilir.
Trump döneminde Avrupa’nın “Rusya karşısında yalnız kalmaktan korktuÄŸunu” ifade eden TEPAV AB Çalışmaları Direktörü Nilgün Arısan’a göre, Avrupa ülkeleri “ikili olarak Türkiye ile savunma iÅŸ birliÄŸini güçlendirmeyi” düşünse de ufukta “Birlik düzeyinde yapısal bir savunma iÅŸ birliÄŸi” yok:
“Avrupa BirliÄŸi ÅŸu anda lidersiz ve bu durum Türkiye-AB iliÅŸkilerine de yansıyor”.
Arısan’a göre, ÅŸayet Kıbrıs meselesi ile ilgili yaklaşımlar ve karşılıklı güven tesisinde iyileÅŸme olabilirse “AB-Türkiye ve AB-NATO savunma alanında iÅŸ birliÄŸini geliÅŸtirme fırsatı yakalayabilir.”
ABD’nin Türkiye ile ticari iliÅŸkilerine dair yeni bir beyanı bulunmasa da AB’nin gümrük tarifeleri dolaylı olarak Türkiye’yi etkileyebilir.
Arısan, Gümrük BirliÄŸi ile AB’ye giden ürünlerin ABD pazarına ulaÅŸmasına engel çıkmaması için de Ankara’nın hazırlık yapması gerektiÄŸini vurguluyor.