MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Meclis’in 1 Ekim günü yapılan açılışında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile tokalaştı. Hemen ardından Kürt sorununun çözümü noktasında “yeni süreç” tartışmaları başladı.
Bahçeli, daha sonra da 43 aydır kendisinden haber alınamayan Abdullah Öcalan’a “örgütü tasfiye et” çağrısı yaparak, “Devletin terörle masaya oturmasını hiç kimse beklemesin” açıklaması yaptı.
2013-2015 yılları arasında yürütülen “diyalog süreci”nde aktif rol alan isimlerden biri olan AKP’li Bülent Arınç, son yaşanan tartışmalara dair Artıgerçek’ten İrfan Aktan’ın sorularını yanıtladı.
Türkiye’de geçmişten bu yana Kürt sorunu olduğunu belirten Arınç, söz konusu sorunun çözülmesi gerektiğini vurguladı. Bahçeli’nin tokalaşması ve sonrasında yaptığı açıklamalara dair soruyu yanıtlayan Arınç, “Sayın Bahçeli saygı duyduğumuz bir devlet adamı. Ama ben biliyorum ki, en az iki senedir her gün ‘HDP kapatılmalıdır’, ‘HDP’yi kapatmıyorsa Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır’, ‘DEM Parti kapatılmalıdır’, ‘DEM’in milletvekillerine maaş verilmemelidir’ diyen bir insan, sonunda çıkıp artık yeni bir sürece girdik diyor. Buna sevinmek gerekir ama, içimizde de ‘niye bu kadar zaman boşa geçti’ diye bir burukluk var” diye kaydetti.
“Madem bunu yapacaktık, falanla barışacaktık, filanla konuşacaktık, neden Basra harap olduktan sonra yapıyoruz?” diye soran Arınç, son dönemki tartışmaların yeni bir döneme işaret olduğunu kaydetti. Arınç, “Evet, adına isterseniz ‘kuşkonmaz’ deyin, yeni bir sürece ihtiyacımız var. Ama bir içeriği olsun” dedi.
‘ÜÇÜNCÜ GÖZ’ YANITI
Arınç, “Bu meseleyi geçmişten beri takip edenler, tarihçiler, sosyologlar, siyasetçiler, bir araya gelelim ve bence Meclis bu süreci yürütsün. Çünkü ‘çözüm sürecinde’ bizden ‘Meclis bu süreci yönetsin’ diye bir talep oluyordu. Ama biz bunu bir taraftan MİT’in yaptığı çalışmalarla, bir taraftan da hükümetin yön göstermesiyle yürüttük” ifadelerini kullandı.
Abdullah Öcalan ve PKK’nin 2013-2015 sürecinde “üçüncü bir göz” talebini neden kabul etmediklerine dair soruyu yanıtlayan Arınç, “Biz doğrudan onları da muhatap almak istemedik. Çünkü MİT aracılığıyla yaptığımız bir şeydi bu. Bir tarafta örgüt, bir tarafta devlet; bunu kesinlikle yapamazdık. Çok ince bir çizgide götürmeye çalıştık. Neticede o sürecin başarısızlığa uğramasında bizim de kabahatimiz olabilir ama dediğim gibi, biz de ihanetle karşılaştık” dedi.
İKTİDAR NE YAPMALI?
Olası bir sürecin doğrudan siyasi muhataplarıyla yürütülmesi gerektiğini söyleyen Arınç, “iktidar ne yapmalı” sorusunu verdiği yanıtta, “İşin dinamiklerini bilen; Hakan Fidan şu an Dışişleri Bakanı’dır, İbrahim Kalın geçmişten beri çalıştığımız bir insandır. Belki Ali Yerlikaya… Veya bütün bunların dışında isimlerden oluşan bir heyet bu işi iktidar adına götürebilir ve sonuç olumlu olur. Millet buna hazır” diye belirtti.
‘ALTI DOLDURULMALI’
Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıya değinen Arınç, ““buyursun, örgüte terörü bitirdiğini ilan etsin” çağrısında bulundu. Tuncer Bakırhan da, “Bahçeli bir çağrı yaptı ama o çağrının muhataplarına ulaşması için Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini bilmiyor. 43 aydır Öcalan ile avukatları görüştürülmüyor” dedi. Bir hukukçu olarak, hiçbir kanuni dayanağı olmadan Öcalan’ın aylardır tecrit altında tutulmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıya dikkati çeken Arınç, “Öcalan çağrı yapsın’ diyorsanız, bunun içini doldurmak zorundasınız. Öcalan bu çağrıyı 11 sene önce yaptı; sonra yaşadıklarımızı ise biliyoruz. Yeni şeyler söylemek lazımdır noktasına geldiysek, bugün başka türlü dinamiklere ihtiyaç var” diye kaydetti.
Arınç, “Ne tür dinamiklere?” sorununu ise, “Onları ben bilirim ama burada söyleyemem” yanıtı verdi.
‘ÇÖZÜLECEĞİNDEN UMUTLUYUM’
Kürt sorununun çözüleceğinden umutlu olduğunu kaydeden Arınç, “Gecenin en karanlık anı, şafağın sökmeye en yakın zamanıdır. Kürt sorununu çözmek isteyen bir insan, her türlü tehlikeyi göze almak zorunda” dedi .
Arınç, çözüm için siyasi bir iradeye ihtiyaç olduğuna işaret ederek, “Bunun hukuk ve adalet tarafı, toplumsal barış tarafı var. Keza gazetecilerle, yazarlarla işbirliği yapmaya ihtiyaç var. Ayrıca cezaevlerinde bu kadar insan varken, bunların da özgürlüklerine kavuşması lazım. Genel bir irade beyanını ortaya koyup, ‘biz bu düşüncedeyiz, bunu gerçekleştirmek istiyoruz’ demek yeterli. Manifestoya da gerek yok. İktidar tarafı, ‘şu insanlar bu işle memur’ desin, karşı taraf da ‘tamam, bizim de şu arkadaşlarımız bu işte size yardımcı olacaklar’ desin. Gerekirse Meclis’te bir komisyon kurarak, gerekirse dışarıdan bir platform üzerinden bu iş devam ettirilebilir. Tabii onlara da tam yetki verilmesi suretiyle. İnşallah olacak, biz buna yürekten inanıyoruz. Yeter ki, irade olsun” ifadelerini kullandı.